7 Temmuz 2010 Çarşamba

Film / Låt den rätte komma in (2008) - İnceleme

Filmin tanıtımı için buraya tıklayın.

- Uyarı: İnceleme bir çok spoiler içerir.!! -

Stockholm yakınlarındaki bir kasabada yaşayan Oskar, ezik, asosyal ve biraz da pısırık bir çocuk. Annesiyle babasının ayrı olması pısırık olmasındaki en büyük etken sanırım. Baba idolünün eksikliği şöyle bir tablo çıkartıyor karşımıza;


kendine güveni olmayan, savunmasız bir çocuk.
Ailesi ile arasındaki ilişkinin gayet iyi olması, filmin sonundaki terk etme eylemini çaresizlikten çok bir tercih haline getiriyor.

Dediğim gibi Oskar okulda sürekli itilip kakılan bir çocuk.
Fazla arkadaşı yok. Bir gün yan dairelerine bir "kız" çocuğu Eli ve babası(?) Hakan taşınıyor.
Başta bize gösterilen tablo bu. Oskar yalnızlığıyla birlikte bahçede oynarken Eli, ortaya çıkıyor.
Soğukta üşümemesi, farklı kokması ve tuhaf hareketleri Eli'yı korkutsa da(korkutmadan kastım çekingenlik.) Eli'ya sokulmaktan kendini alamıyor.

Eli ise filmin bir kısmında masum bir çocuk, bir kısmında ise bencil bir adam olarak betimleniyor.

Oskar ve Eli arasında bir etkileşim oluyor.
Tuhaf bir ilişkinin başlangıcı...
Hayır aşk değil, bir bağ.



Aralarındaki bağın kuvvetlendiğini hisseden Eli, Oskar'a "Eğer bir kız olmasaydım beni yine de sever miydin?" ya da "Ben bir kız değilim." gibi söylemleriyle bizi ikileme düşürüyor.
Ama ikileme düşen sadece bizleriz. Oskar ise kendinden emin.

Bu sırada Eli'yın beslenmesi için gerekli kanı tedarik etmeye çalışan Hakan bir çok kez başarısız oluyor. Hakan'ın Eli'ya karşı duyduğu, biraz pedofili sayılabilecek sevgi onun sonunu getiriyor.
Dediğim gibi yönetmen insanlığın en karanlık kuyularındaki huylarını çıkarıyor.

Hakan'ın yüzünün asit dökmeden önce zaten deforme oluşu, Eli'yın Oskar ile görüşmesine karşı çıkışı, onun Eli için beslediği aşkı gözler önüne seriyor. Kim böyle bir şeyi başkası için yapabilir ki?
Nasıl bir bağ var ki aralarında en sonunda kendini hiç düşünmeksizin Eli'ya teslim edebiliyor?

Eli, sadece soğuk. Film de yaratılan atmosfer kadar soğuk. Sadece beslenmek istiyor gibi dursa da, mahallenin sakinlerinden Jocke'yi öldürdükten sonra ağlaması, vampir olmasının ardından yüzyıllar geçse bile kendi doğası ile hala bir çelişki içerisinde olduğunu gösteriyor.

Oskar ise nefret ve kin ile dolu.

Yönetmen bir insanın içindeki öldürme isteğini bir çok taraftan ele alıyor. Filmin başlangıcındaki ilk sahnelerde Oskar'ın kendi kendine, birine zorbalık yapıyormuşçasına ağaca saldırmasını görüyoruz.

- Oskar gibi, nefretini açığa çıkarmak, intikam almak ve bundan zevk alan bir öldürme isteği.




- Eli gibi beslenmeden ötürü olan, kesinlikle istemediği ve kendisiyle bir çatışma haline girmesine sebep olan bir öldürme isteği. İlerleyen sahnelerde Eli'yın Oskar'a "Sadece bir defalığına 'ben' ol." demesi içinde bulunduğu durumun çaresizliğini yeteri kadar gözler önüne seriyor olsa gerek.




- Hakan gibi aşık olduğu kişinin varlığını sürdürebilmesi için, başkalarının varlıklarını sona erdiren bir öldürme eylemi.




Eli ile Oskar birbirlerinin hayatlarındaki temel taş olma yolunda ilerliyor. Eli Oskar için yalnızlık tünelinin sonundaki ışık, Oskar ise Eli için onu besleyecek bir aşık..

Bu sahnede de açıkça görebiliyoruz ki; Eli'yın hayatına kim girerse girsin hep arka planda kalıyor. Çünkü onun için beslenmek daha önemli ve hayatına giren kişi sadece bir aracı.




Bu ikisinin ilişkisi, eskisini yani Hakan ile Eli arasındaki bağı zedeliyor.
Eli'yın bencilliğini burada açıkça görebiliyoruz.
Bu sahnede de görüldüğü gibi Oskar'a yönelen Eli, Hakan'a sırtını dönüyor ve onu gözden çıkarıyor;




Oskar, Eli ile kan kardeşi olmak istiyor. Kana dayanamayan Eli kaçıyor ve bir kadını ısırıyor. Kadın bir şekilde hayatta kalıyor ve vampire dönüşüyor.
Onun çıldırdığını düşünen partneri hastaneye yatırıyor.
Kadın neye dönüştüğünü anlayınca içinden çıkılamaz bir duruma doğru sürükleniyor.
O kadar ki ölümü arzuluyor. Bir ricası ile buna kavuşuyor.



Canavara dönüşmektense ölmek...
Yönetmenin sadece 50 saniyeye sığdırabildiği müthiş dram.

Daha sonra aralarındaki bağ, Oskar'ın Eli'yın bir vampir olduğunu öğrenmesi ile geriliyor.
Oskar'ın her ne kadar içinde potansiyel bi' canavar bulundursa da, (ki bu canavarı Conny'nin kulağını patlarak ortaya çıkarmıştı.) Eli'yın olduğu şeyden korkuyor. Çünkü onda kendini, henüz bir şeyleri gerçekleştirmemiş kendini görüyor.
Eli ise bunu anlayıp, "Ben senim." diyor.
"İkimizde öldürüyoruz ama sen zevk alıyorsun."

Oskar, Eli'yı çıplakken görüyor. Ve bu sahnede Eli'yın daha önceden "hadım" edildiğini görüyoruz. Sorduğu soruların ise arasındaki bağı değişmez kılabilmek için bir kontrol olduğunu anlıyoruz.

Bu sırada Kasabadaki ölümler daha çok fark edilir hale geliyor. Şüphelenen biri Eli'yın evine sızıyor ve onu öldürmeye çalışıyor.
Oskar, Eli'yı kurtarıyor. Bu kurtarma girişimi eve giren adamın ölümüyle sonuçlanıyor.
Eli onu öldürürken, kameranın kapıdan uzaklaşması ve kapının git gide kapanması, ortadaki çaresizliği ve hiç bir çıkış yolu olmamasını gösteriyor. Çünkü bu ölümle Oskar, Eli'ya sonsuza kadar bağlanmış oluyor.

Eli işlerin çığrından çıktığını anlayınca Oskar'ı bırakıp yaşayabileceği bir yere gidiyor.
Yalnız kalan Oskar idare etmeye çalışsa da, tekrar saldırıya uğruyor.
Aralarındaki bağ Eli'yı Oskar'ı kurtarmaya yönlendiriyor.

Filmin sonundaki kısmi massacre sahnesi ise yönetmenin kanı dozunda kullandığının kanıtı.



Filmin sonunda ise, arkalarında bıraktıkları bunca ceset ile, Eli ve Oskar'ı bir trende mutlu mesut görüyoruz.
Hakan'ın sonu, Oskar'ın başlangıcı oldu ama Oskar'ın sonunu ne getirecek?

Bu iki karakterin kaderleri arasındaki benzerlik, Eli'yın onları kullanma eğilimi, bencilliğini ön plana çıkaran etkenlerden.


Filme şöyle bir bakacak olursak;
Diğer tüm vampir yapımlarından farklı.
Diğerlerinde olduğu gibi günümüzün aksiyon dolu aşk maceraları değil, 80'lerin soğuk bir kış günündeki mütevazi bir monotonluk hakim.
Vampirimiz Eli'yın uçabildiğini yürüyebilmek gibi basit bir eylemmişçesine söylemesi mütevaziliği ön plana çıkarılanlardan.
Öldürme iç güdüsünün, isteğinin nelere dayandığını, sevgilerin nasıl bağlar kurduğunu gösteriyor.
Gerek eşcinsel bir ilişki, gerekse pedofili bir sevgi ile insanların iç dünyasındaki karanlıkları 12 yaşındaki bir çocuğun gözlerindeki masumiyet ile tamamlıyor.
İnsanın içindekileri ortaya döküp, sadece 30 saniye içinde tek tek kritiğini yapan bir film.

İzlenmesi gereken bir film.

Hiç yorum yok: