20 Kasım 2011 Pazar

Mekan / İlhami Atalay Sanat Galerisi


İlhami Atalay Sanat Galerisi.
Sultanahmet'in en sakin ve en güzel sokaklarından birinde gerçekten korkutucu bir girişe sahip olan oldukça sevimli bi' atöyle/sergi salonu.


Gerçekten başarılı bir ressam olan İlhami Atalay'ın kendisinin, eşinin ve çocuklarının eserlerini sergilediği, pazar günleri ise resim dersleri verdiği bir yer.

Sanatı gerçekten yalın haliyle bulabileceğiniz bir mekan. Girer girmez yüzünüze çarpan sıcacık havası ile sanki her zaman hayatın bir trajedisiymişçesine dolaşan sanat...

Ortada bir soba ve üstünde suyu kaynayan çay..

Köşede yine bir şeyler yaratan İlhami Atalay görüntüsü.


İlhami Atalay, melez bir göçmen çocuğu olarak 1948'de dünyaya gelmiş. 
Yüzüne baktığınızda tuhaf bir aydınlanma görmeniz mümkün, şaşırmayın.
Tam 23 dil biliyor. Korece, Arapça, Türkçe, İngilizce, Japonca...
Bir alim gibi konuşup, bir alimin elleriyle çiziyor/yazıyor.




3 çocuğu da ressamlık yapıyor, karısı da öyle.

Mutlaka ama mutlaka gidilmesi gereken bir yer.

* Giriş ücretsizdir.
* Her gün açıktır.

* Galerinin Facebook sayfasına ulaşmak için buraya tıklayın.

Ulaşım;

Diğer haliyle;
Topkapı Sarayı'nın girişinin solunda Sultanahmet'i Gülhane'ye bağlayan sokağın Gülhane kısmında solda.
Alemdar Caddesi.

Harita;

Telefon;
0212-520-10-83





*

 "Don't be scared, you will like it! If you jump into life, she will simply hug you, give you little presents and tasty smiles.."




Seminer / Gamow-Teller Transitions in Atomic Nuclei-transitions with full of CHARM by YOSHITAKA Fujita



2 Kasım'da gerçekleşmiş olan seminerin konuşmacısı Fujita Ohsaka Üniversitesi'nden konuk olarak gelmiş çok başarılı bir fizik profesörü.

                                                                                                 Ohsaka Üniversitesi'ndeki Nükleer Fizik alt gruplarından birinde çalışan Fujita'nın zayıf etkileşimin evrende nerelerde görüldüğü ve bu etkileşimin, bazı proseslerinin transition ile nasıl verilere döküldüğünü anlattı.







Bazı notlar;

Fujita, çoğu bilim insanının bu evrendeki makro ve mikro dünya anlayışını piramit olarak yansıttığı halde Glashow'un bunu Uroboros'un Yılanı'na benzettiği ile girdi konuya.

- Snake of Uroboros -


Temel kuvvetlerden üçünün nüklei'de aktif olduğundan bahsetti.
Ki bu sıralama şu şekilde olur;

strong interaction > electro-magnetic interaction > weak interation


Zayıf kuvvetin sadece nötrino etkileşimleri ve beta bozunmasında gözlenebilmesi, bu konunun incelenmesini zorlaştırıyor. 

Fakat Gamow-Teller transition ile bu konu hakkında daha fazla bilgi sahibi olabiliyor.

- Hakkında okunması gerekenler;
nötrino / isospin / resolution in weak interaction


Yoshitaka Fujita herhangi bir fizikçi için fazla sıcakkanlı ve iyimser bir insan. 
* Kendisi hakkında daha fazla bilgi almak için buraya tıklayın.

* Seminerin özetine ulaşabilmek için buraya tıklayın.

Böyle bir deneyimi yaşadığım için gerçekten minnettarım!

4 Kasım 2011 Cuma

Kitap / Aşk Bir Öykdür (1999) - Robert J.Sternberg [Love is a Strory: A New Theory of Relitionships by Robert J. Sterberg (1999)]





Aşk Bir Öyküdür, Taksim'in sahaflarında dolaşırken adı sebebiyle kendini bana satın aldırmış bir kitap.

Bir kitabı kapağına göre yargılama cümlesine yeni bi' yorum kattı bu kitap.
Çünkü ben bu kitabı "adına" göre yargıladım. Aşk bir öyküdür cümlesi bana sevimli aşk öykülerinin bulunduğu bir kitap gibi gelmişti.

Kısmen haklıydım da. Kitapta onlarca aşk öyküsü var.

Yazar öncelikle kendine neden bazı ilişkiler yıkıcı oldukları halde devam eder de, hiç sorunları olmadığını düşündüğümüz çiftlerin ilişkileri devam etmez diye soruyor kendine.
Aşk adındaki evrensel kavramı incelemeye alıyor. Ve aşkı bir kuram halinde tanımlamaya çalışıyor.

Onlarca kişiyle yapılan deneylerden, terapilerden, seanslardan, araştırmalardan sonra;
"Aşk Bir Öyküdür" diyor.

Kısaca;
aşk, kişilik gibi bir çok etmenden etkilenerek elde ettiğimiz bir anlayış gibidir. Herkesin kendi kafasında, kendi hayatında kurduğu/öğrendiği/deneyimlediği bir aşk öyküsü vardır. Romantik bir ilişki içerisinde bulunan insanların öyküleri birbirine ne kadar benzerse, o ilişki nasıl olursa olsun o kadar başarılıdır. Çünkü ilişkinin sürekliliğini bu uyuşma sağlar.

Yazar insanların benimsediği yüzlerce hatta binlerce farklı öykü olduğunu söylüyor. Ama bu kitapta yaklaşık 26 tanesi yani en yaygın olanları incelenmiş.

- Öğretmen~Öğrenci Öyküsü
- Tiyatro Öyküsü
- Pornografi Öyküsü
- Bahçe Öyküsü
- İş Öyküsü
- Bağımlılık Öyküsü

Bunlar sadece bir kaç örnek. Mesela bahçe öyküsü ele alalım.
Bahçe öyküsünde kişiler ilişkiyi bir bahçe olarak görürler. İlişkiye sürekli bir ilgi göstermekle yükümlü olduklarını düşünürler. Çünkü o ilgi bahçeyi güzelleştirir ve devamlılığını sağlar. Aynen bu şekilde de ilişki başarılı olur ve kişiler tatmin olur.

*

Kitabın yazarı Robert Sternberg, başarılı bir psikoloji profesörü.
Bu kitabı meslektaşlarının yardımı ve onların da katkılarıyla tamamlamış.
Kitapta okurların kendi hikayelerini tespit edebilmelerini sağlayacak anlatılan 26 öyküye özgü minik testler bulunuyor.
Bir çok yönden başarısız kalan bir kuram aslında aşkın öykü olması.
Tek başına ele alındığında yetersiz fakat diğer kuramlar ve makaleler ile ele alındığında bir puzzle'ın parçası gibi tamamlanmaya yardımcı olacak kadar başarılı.


Arka Kapak
"İş aşka gelince neden bazı insanlar bize çekici gelir, bazıları ise itici? Neden bazı aşklar sakindir de bazıları fırtınalı? Aşk ilişkilerimiz neden bazen rüyalarımızdaki gibi gelişiyor da bazen bir karabasana dönüşüyor? 


Psikolog Robert Sternberg aşk hakkında bunun gibi birçok soruya bu kitapta yanıtlar arıyor. Gerçek çiftlerin öykülerine dayanan geniş bir araştırmayapan yazar,26 farklı aşk öyküsü anlatıyor bize. Ona göre hepimizin bilinçaltında birer aşk öyküsü var. 

Aşk konusundaki eş seçimimizi ve ilişkimizi bu öykü etkiliyor. Beyaz atlı prensi arayanların öyküsü de var aralarında, aşkı  ilişkisi gibi görenlerinki de. Ona göre aşk ilişkilerimiz, hayal ettiğimiz öykülere uyup uymadığına göre başarılı oluyor ya da inceldiği yerden kopuyor. Eğer öykümüzü iyi tanımlayabilirsek sevdiğimiz kişiyle mükemmel bir ilişki sürdürebileceğimizi söylüyor. 

Bilinçaltımızdaki aşk öyküsünü göz ardı edersek, yaşadığımız ilişkilerde aynı yanlışları durmadan tekrarlayıp mutsuz olmamız da mümkün. Eğer aşk öykümüzün bilincine varabilirsek, ilişkimizi düzeltebileceğimizi ve öyküsü kendimizinkine benzeyen birini seçmeyi öğrenebileceğimizi söylüyor Sternberg. 

Ayrıca bize kendi aşk öykümüzü keşfetmenin ve bu öyküyü yepyeni bir ışıkta yeniden okumanın yollarını öğretiyor. Yale Üniversitesi'nde psikoloji ve eğitim profesörü olan Dr. Robert J. Sternberg'in Successfull Intelligence ve Thinking Styles adlı iki kitabı daha var. "




Okunabilir bi' kitap. 
"Kitap Yayınevi"nden çıkmış, 15 TL.

* Kitabın İngilizce önizlemesine ulaşmak için buraya tıklayın.
* Yazar hakkında daha fazla bilgi almak için buraya tıklayın.


28 Ağustos 2011 Pazar

Sergi / Masum Suretler (Innocent Surrogates) by Lale Tara - Plastik olduğu kadar masum..

Masum Suretler İstanbul Modern'de kendine yer ayırmış bir fotoğraf sergisi.

Lale Tara'nın "anne-çocuk" sürekliliğine bakışını gösteren bu sergide kullanılan mekanlar, öğeler gerçekten şaşırtıcı ve göz alıcı.

Lale Tara, mekan olarak eski otogarları, yıkık kiliseleri, unutulmuş harabeleri kullanıyor.

Serginin başında ne kadar şaşırtıcı diye izlediğiniz kadınların aslında birer "şişme bebek" olduğunu sonradan anlıyoruz.




Sergi açıklamasında da belirtildiği gibi, sessiz suretlerin çok şey yansıtmasını sağlayan çalışmalarıyla bilinen Lale Tara bu çalışmasında da umduğu şeyi elde etmiş olmalı.

Eserler gerçekten çarpıtıcı derece bir zıtlık taşıyor. Bir şişme bebeğin uyandırdığı tüm kadınlık, cinsellik ile kucağındaki bebeğin ona verdiği temizlik saflığın birbiri ile çarpışmasını görüyoruz fotoğraflarda.



"Üstüne kimlerin dölünü bıraktığı bilinmeyen plastik kokulu kadınım, 
bir doğumun sana vereceği hediye kadar masumsun."

Görülmesi gereken güzel bir sergi.

4 Eylül'e kadar gezilebilir. İstanbul Modern'de bulunan sergiye giriş öğrenci için 7 lira.

*Serginin tanıtım broşürüne ulaşmak için buraya tıklayın.

Mekan / Antikköy - Sizin Köyünüz..

Antikköy iki şubesi bulunan ve İstanbul'un şehir mezkezinden uzakta konuşlanmış güzel bir restaurant.


Daha içeri girmeden sizi kocaman bir deve karşılıyor.
Deveye binilmiyor, saldırgan bir deve değil, adı da yok.




Ben ona Cengiz Aytmatov'un romanındaki güçlü atan "Karanar"ın adını vermeye karar verdim çünkü gerçekten devasa bir cüssesi var ve çok güçlü.





Restaurant çok geniş bir araziye, gölün hemen yanına kurulmuş.
Akşamları göl manzarası güzel oluyor.


Mekanın içinde bambaşka mekan seçimleri de var.


Göle yakın tarafta masalar var, meyhane gibi.
Girişte ağaçların altında hamaklar ile birlikte serpilmiş yer sofraları mevcut. 



Hamakta yatıp yavaşça sallanmak, ağaçlara bakmak çok güzel.



Sonra sipariş veriyorsunuz ya da siz gidip etleri, tavukları seçiyorsunuz. Kilosuna göre ücretlendiriliyor etler.
O dakika içinde size hazırlanmış, yakılmış, ayarında bir mangal getiriyorlar.



-Söylemem gerekir ki pirzolalar ve köfteler İNANILMAZ lezzetliydi-

Yemekler pişerken siz de etrafta dolaşabilirsiniz. Eski köy tadını vermek için yapay bir kağnı, hatta kuyu bile yerleştirilmiş alana.


Restaurantın en güzel taraflarından biri kendi mini hayvanat bahçesine sahip olması sanırım.

Girişin sol kısmından başlayarak, sağ kısmından devam eden bir hayvanat bahçeleri var.

Sol kısımda yaklaşık 5 tane midilli var. Hepsi birbirinden sevimli ve hepsi birbirinden pis kokuyor. Girişteki çınar ağacından bir iki yaprak koparıp onları besleyebilirsiniz. Çok güzel, sevebilirsiniz, dokunabilirsiniz.


Sırayla, fotoğraf çektirmek istemeyen minik siyah bir maymun, tavus kuşu, tavşanlar, güvercinler var.


Yolumuza devam ettikçe karşımıza, kazların yüzüştüğü minik bir göl çıkıyor. 


Kazların, ördeklerin bazıları göllerinden kaçmış, gölün üstündeki köprüde koltukların altında takılıyorlardı.

 

Aman bi' seveyim demeyin, sevdirtmiyorlar kendilerini.





Köprüden düz devam edince büyük bir alana çıkıyorsunuz, o alanda atlar ve iki küçük tay var. 



Atlara binmek ücretli. Mekanın içinde bulunan çok güzel bir hediyelik eşya dükkanı var.
O dükkandan 7 liraya jeton alıyorsunuz ve ata biniyorsunuz. 



-İlk binişim olduğu için altıma sıçazladım az biraz ama çok eğlenceli-

Alana girişin sağ tarafında iki tane köpek var. Köpeklerden biri Çin Aslanı, diğeri ise Kangal.
Girişte periyodik olarak inleyen eşeği unutmamak gerek.
Böylece hayvanat bahçesi turu yaptıktan sonra tekrar yemeğe gömülüyorsunuz.

Ardından demlenmiş mis gibi çay, çok güzel tatlılar.

Bunlar olurken arkada hep "Alaturka Fm" çalıyor yani sizin anlayacağınız Türk Sanat Müziği'ne doyum oluyor.

Özet geçmek gerekirse, güzel bir deneyim. Fakat biraz pahalı
Pahalı evet.

*Restaurantın kendi sitesine ulaşmak için buraya tıklayın.


Adres:
Büyükçekmece - Çatalca Yolu
Ahmediye Köyü Giriş No:1

Tel : 0 212 887 22 95 - 96 - 97
Fax : 0 212 887 22 99

*Krokiye ulaşmak için buraya tıklayın.


İyi eğlenceler!  ^.^ 



22 Ağustos 2011 Pazartesi

OST / Mary Stayed Out All Night

Kore dramalarının soundtrack'leri "ballad" piyasası üzerine kurulu olsa da dizinin içeriği sebebiyle bu soundtrack'ler biraz farklı.


Malum HongDae'li bir indie band'in solisti başrolü oynuyor bu da soundtrack'lere az buçuk rock havası veriyor.


Dinleyip dinleyebileceğiniz en güzel soundtrack'ler olduklarını belirtmeliyim.


Şarkıların bir kısmı başrolde Kang Moo Kyul'u oynayan Jang Geun Suk tarafından söylenmiş, iyi de olmuş.


En indievari olan Take Care of My Bus;





* Şarkı sözleri için buraya tıklayın.


Ve sanırım şarkılar arasındaki en sevimli olan Hello Hello'dur;





* Şarkı sözleri için buraya tıklayın.


En güzeli My Precious;





* Şarkı sözleri için buraya tıklayın.



Tüm bunları ve diğer soundtrack'leri indirebileceğiniz güvenilir torrent:


6 Ağustos 2011 Cumartesi

Drama / Mary Stayed Out All Night (2010)



Mary Stayed Out All Night ya da diğer adıyla Marry me, Mary.


2010 Güney Kore yapımlı bol komik bol eğlence ve romantizm içeren 16 bölümlük bir drama.


Unni'mden duyduğum üzere, Kore'de yayınlandığı süre içinde baya kasıp kavurmuş bu dizi.
Wii Mae Ri rolünde Moon Geun Young'u, Kang Moo Kyul rolünde ise Jang Geun Suk'u görüyoruz.


Dizi Wii Mae Ri adında bir kızın etrafında dönüyor. Saf, sevimli ve sanırım şaşı olan kızımızın annesi küçükken ölmüş, o da babası ile büyümüş.


Wii Mae Ri her durumda gülümseyebilen, zorluklarla başa çıkabilen bir kız. 


- Wii Mae Ri -



Babası ise biraz sorumsuz, çokça borcun içinde tefecilerden sürekli kaçan çok sevimli, iyi kalpli, kızını ve eşini çok seven biri. Mae Ri'nin annesi o küçükken hayatını kaybediyor. Mae Ri, tefecilerle başa çıkmayı öğrenerek büyüyor.


- Wii Mae Ri'nin babası -



Byun Jung In, çok varlıklı bir ailenin tek oğlu. Babası çok katı. Jung In'in babası ile Mae Ri'nin babası yıllar önce tanışmış çok sıkı iki arkadaş. Zamanın getirdikleri ile aralarına mesafe girmiş.


Bir gün Mae Ri'nin babası yine tefecilerden kaçarken, Jun In'in babası olayı görüyor ve onu kurtarıyor. Yıllar önce çocuklarının evlendirme kararı almışlar. Bunun da getirisi ile Jung In ile Mae Ri'nin evlenmesi şartıyla tüm borçlarını ödeyeceğini söylüyor. Mae Ri'nin babası da bu teklifi kabul ediyor.
- Byun Jung In'in babası -



Mae Ri buna karşı çıkmaya çalışıyor başaramıyor. Aynı sırada Mae Ri arkadaşları ile Hongdae'ye içmeye giderken arabayla birine çarpıyor. Bu biri konserine yetişmeye çalışan Kang Moo Kyul.
Kang Moo Kyul, "Absolute Perfection" adlı bi' indie grubun solisti.


- Kang Moo Kyul -


Mae Ri borcun içinde yüzdüğü için, kendisini dava etmesinden korktuğu Moo Kyul'u izlemeye başlıyor.
Böyle böyle onun peşine takılıyor.


Jung In ile evlenmek zorunda olduğunu öğrenen Mae Ri aklına ilk gelen şeyi zaten evli olduğunu söyleyerek kurtulmaya çalışıyor. 




Bu yalanına Moo Kyul'u da ortak ederek 100 gün boyunca evliymiş gibi davranmalarını istiyor. Ama Jung In, Mae Ri ile evlenmeyi kabul ediyor ve her şeyi daha da zorlaştırıyor. 


- Byun Jung In -



O sırada Moo Kyul'un eski sevgilisi Seo Joon tekrar ortaya çıkarak Moo Kyul ile birlikte olmak istediğini söylüyor.
- Seo Joon -

İşler karışıyor.
Dizi böylece devam ediyor.


*


Dizi çoğu Kore dramasının izlediği "klasik" olay örgüsünü izlemiyor.





Akış düzgün gerçekleşiyor ama hiç bir zaman yardımcı karakterlerin tamamen kötüleştiği, ana karakterlerin içinden çıkılmaz biçimde acı çekip birbirinden vaz geçirildiği bölümler gelmiyor.




Sürekli bi' eğlence, mutluluk, komedi tadında gidiyor.


Dizinin en muhteşem ikinci olayı ise soundtrack'leri.
O kadar güzel, o kadar harika ki; tüm gün söylemeden duramıyorsunuz.
- Soundtrack'lerin yazısı için buraya tıklayın. -



Dizinin tanıtım posterleri de çok yaratıcı.







Dizide en sevdiğim karakter manyak, deli, hala çocuk, Kang Moo Kyul'un annesi..



Dizinin drama-wiki sayfasına ulaşmak için tıklayın.

Güvenilir muhteşem kaliteli HD torrent'leri indirmek için link:
(İngilizce altyazılar da dahildir.)

Bu torrent ile senkronize Türkçe altyazı indirmek için link:



*

Kısaca; bir dahaki bölümü merakla bekleyeceğiniz çok eğlenceli bir dizi.

İzleyin.

^.^



13 Temmuz 2011 Çarşamba

Genel Kültür / Mankurt ve Mankurtlaştırmak - Ölü halde yaşamak...




Cengiz Aytmatov'un "Gün Olur Asra Bedel" adlı kitabında rastladığım bu terim, insanlık tarihinin en acı veren işkence yöntemlerinden biri herhalde. Mankurtlaştırmak...


Bir insanın hayatını, bilincini elinden almak...


Aytmatov'un bi' Kırgız efsanesi olarak bahsettiği bu olay, Türk'lerin Avarlar diye adlandırdığı Juan-Juan kabilesinin Kırgız dolaylarına gelerek halka eziyet etmesi ile ortaya çıkıyor.


Sarı-Özek bozkırı paylaşılamayacak kadar değerli olduğundan, Kırgızlar ve Juan-Juan'lar sürekli bir savaş halinde bulunuyorlar. Bu savaşlar sırasında karşı taraftan kaçırılan askerlere akıl almaz bir işkence uygulanıyor.


Kaçırılan kişinin saçları tek tek alınıyor köklerinden ve daha sonra kafa derisi yüzülüyor. Aynı anda bir devenin derisi yüzülüyor. Devenin yüzülen derisi kurbanın kafasına koyuluyor. Kurbanın elleri ayakları bağlı şekilde bozkırın ortasına bırakıyorlar. Kafasını yere sürtmesin diye de boynunu bağlıyorlar.


Gün geçtikçe, uzayan kıllar kafaya batıyor ve güneşin altında kalan deve eti kuruduğu için kurbanın kafasını bir mengene gibi sıkıştırıyor. Beyni zedeleniyor.




Dayanılmaz acılar içerisinde çığlık çığlığa 5-6 gün aç, susuz bekletiliyor kurbanlar. 5-6 günün sonunda kalan olmuş mu diye bakmaya geliyor Juan-Juan'lar.


Bu işkencenin ardından çoğu kimse ölüyor, kalan ise aklını ve benliği yitirmiş, robot gibi bir şey olup çıkıyor.
Kendinden habersiz, dünyadan habersiz... Geçmişi hakkında bir şey hatırlamayan, tek amacı emirlere itaat etmek olan ve kesinlikle hiçbir şey düşünemeyen bir hayvan...




İşte bu işkenceye "mankurtlaştırmak" deniliyor. İşkence sonunda sağ kalan kişiye de "mankurt" adı veriliyor.


Bu sağ kalan mankurtları köle olarak satıyorlar pazarda. Normal bir köleye göre 10 kat daha fazla para ediyor çünkü efendisine göre en büyük korku kölenin isyan etmesiymiş.
Mankurt nefes alıp, karnını doyurmaktan başka bir şey düşünemediği için 'asla' isyan etmeyeceğinden daha çok para ediyor.


Kafasına koyulan deve derisi, kurbanın kafa derisinden ayrılmamacasına yapıştığı için kurbanı kurtarmak da mümkün olmuyor. Bir mankurt'u en çok korkutan da kafasındaki derinin çıkartılması imiş.


Akıl almaz bir işkence yöntemi.


En önemlisi ise ne için sorusuna cevap verememesi.




Cengiz Aytmatov'un bu efsaneye kitabında yer vermesi bambaşka bir amaç için tabi ki.


"...Geçen yıl “Hazar Şiir Akşamları” etkinliği için Elazığ’a gelen, benim de yakından görüp beraber fotoğraf çekilebilme şansı bulduğum büyük Türk Cengiz Aytmatov, romanında işlediği bu söylenceyle (efsaneyle), Sovyetler döneminde “komünist” düşüncenin dogmalar hâlinde Türkler’in beynine sokma çalışmalarını vurgulamak istemiştir. Gerçekten bugün de bolca örneğine rastladığımız “mankurtlar“, ulus bilincinden uzaklaştırılmış birer “köle” durumuna sokulmuş durumdadırlar. Bilmedikleri bir amaç uğrunda, sırf “karınlarını doyurmak” için mankurtlaştırılmış binlerce insan, tanımadıkları varlıkların “köleliğini” yapıyorlar. İşte mankurtluğun en acı tarafı da burada ki, bu bilinçsiz insanlar ne durumda olduklarını bile bilmiyorlar."
-Mankurt kavramının kitaptaki yerini anlatan yazının kaynağı: Yavuz Tanyeri-



20 Haziran 2011 Pazartesi

Proje / 135k Projesi (135k Project) - "İnternet ne için var?"



135k Projesi, "The Tunnel (Tünel)" adlı filmin yayınlanması ile ortaya çıkan bir şey.


Temel olarak internetin asıl amacının ne olduğunu ortaya koymaya yönelik.


 "The internet was meant to be a tool to connect us. It was meant to break down borders and liberate. Now we have an entire generation who are being labelled criminals for using that tool. But perhaps rather than wasting millions of dollars fighting a losing battle against internet piracy, we should try and find a way to embrace the possibilities that this new world brings…"


Tercüme;


"İnternet aslında birbirimize bağlanmak için kullandığımız bi' araç olması gerekiyordu. Sınırları ortadan kaldırıp bi' araya getirmesi gerekiyordu. Şimdi ise bu aracı kullandığı için suçlu olarak yaftalanan bi' nesil var. Ama internet korsanlığına karşı açılan savaşlarda milyonlarca dolar kaybetmektense, bu yeni dünyanın sunduğu tüm ihtimalleri bir araya getiren yollar bulmaya çalışmalıyız..."


Projenin açıklamasında yer aldığı üzere, bu proje internetten torrent ya da başka yollarla indirme eylemini gerçekleştiren kişilerin aslında korsan olmadığını ve bu korsanlık denilen şeye karşı açılan onca davaya harcanan paralar yerine, iyi bir yatırımla internetin nasıl kullanılabileceği açıklanıyor.


Limewire'ün kaldırıldığı, indirenin ip'sinin bulunup federal suçla yargılandığı şu dünyada bunların yapılmasının ne kadar gereksiz olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu projenin ortaya çıkması da, iyi bi' şey oldu aslında.




İlk olarak The Tunnel filminin frame'lerini 1 dolardan satışa çıkartarak kendilerine yatırım sağladıktan sonra internette tamamen RESMİ olarak indirmeye sundular.


Bu proje adı altında filmi, bittorent ile RESMİ olarak BEDAVAya indirip, bilgisayarınızda izleyebiliyorsunuz.



İnternet çağının getirdiği bu yenilikleri görüp akılcı davranmaktır bu.
Ve bu proje gayet büyük bir başarıya sahip oldu.