18 Mart 2012 Pazar

Sarnıç / Yerebatan Sarnıcı (Basilica Cistern) - Medusa'lı korku tüneli..

Herkesin hakkında az buçuk bilgi sahibi olduğu ama çoğu kişinin gezip görmediği bir yerdir Yerebatan Sarnıcı.

İstanbul'da bulunan sarnıçlar arasındaki en büyük ve en önemli sarnıçtır Yerebatan.


Sultanahmet'te bulunur. Bir dönemler tramvayın titreşimleri sarnıca zarar verdiğinden, tramvay yolunun değiştirileceği ile ilgili haberler çıkmıştı fakat hala bir sonuç yok.

Ben de geçtiğimiz haftalarda boş bulduğum bir vakti her gün önünden geçtiğim ama içine hiç girmediğim bu tarihi yeri gezmeye ayırdım.



*Giriş öğrenci için 5 TL, yetişkin için 10 TL.

Çok büyük bir şey beklemeyin, minik bir yer.
Etrafa bakarken kafanıza çıp çıp diye bir şey damlarsa sakin olun, bildiğimiz su.

Fotoğraf makinesi ile ilk deneyimim olduğundan biraz kalitesiz fotoğraflar oldu, üzgünüm.

Mekanın en güzel tarafı her yandan duyabileceğiniz muhteşem ilahi müzik. Biraz tüyleri diken diken ediyor ama mekana inanılmaz bir ruh katıyor.


Herkesin merak ettiği bu "Medusa'nın Başı" hikayesine de sevgili Googhan'ın çok büyük katkıları ile bir değinmeden edemeyiz sanırım.

Sarnıç'ta bulunan Medusa'nn başları ile ilgili herkesin en çok merak ettiği şey, neden ters durduğudur sanırım.



Küçükken bize anlatılan "sarnıç bir takım olaylardan dolayı ters dönmüş, aslında böyle değilmiş"
muhabbetini bir kenara bırakırsak; kısaca şöyle anlatabiliriz..
Medusa yılan saçlı bir hanım ablamız, kendisinin kafası eski Bizans döneminde kılıç kabzalarına, sütun kaidelerine işleniyor. Bunlar kötülükten korunmak amaçlı yapılan şeyler.


Sarnıç inşa edilirken ve Medusa Başı bulunan diğer tarihi yerler de inşa edilirken bu göz önüne alınmıştır.

Medusa'nın bakanları taşa çevirme özelliğinden dolayı bunlar üç ayrı pozisyonda yapılmıştır. İki tanesi sarnıçta ve yanılmyorsam diğer başta Didim'deki Apollo Tapınağı'nda bulunmaktadır.

Yine de sırrını korumakta bu kadın...




Sarnıç fotoğrafları:


- araya karışmış bir adet Starkiller ^^ -


















Fotoğrafları kullanmakta özgürsünüz, isterseniz tabi! ^^


Katkıları için Googhan'a en bolundan teşekkürler.

Seçki - Resim / Takashima Yajurou

Takashima Yajurou, Japonya doğumlu bir resim sanatçısıdır.
Takashima'nın en ünlü eserlerinden biri "Mangetsu"dur. Mangetsu, Japonca 'dolunay' anlamına gelmektedir. Sanatçı mangetsu temalı eserlerinde dolunayı farklı renk tonları ile resmederek, aynı resimden birden fazla anlam çıkarmayı başarmıştır.

- Mangetsu (1963) -

Bir dolunayı her şeyiyle tuvale yansıtabilen tek insan sanırım.

Eserleri arasında en sevdiklerimden biri de 'Sakuranbo'.
Sakuranbo, Japonca kiraz anlamına gelir.
- Sakuranbo (1957) -

Eserlerinden bir kaçı:

- Rousoku -

- Budo (1963) -



- Gyoen no Haru -

Umarım gün gelir de hak ettiği ilgiyi bulur.

Güzel günler.

9 Mart 2012 Cuma

Kitap / Gün Olur Asra Bedel (1980) - Cengiz Aytmatov



Kitap bilinçlenmek için bir araçtır sözünü doğrular bu roman. Cengiz Aytmatov'un en başarılı yapıtlarından biridir Gün Olur Asra Bedel.

Kitap birbirinden alakasız iki hikayeyi aynı anda götürüp kesiştirebilen bir olay örgüsüne sahip.

Kitapta Yedigey/Yedike adlı yaşlı bir adamın gözünden, can dostu Kazangap'ın ölümü ardından eski anılarının birer birer su yüzüne çıkışı anlatılıyor. Yedigey KAzangap'ın defni için uğraşırken, aynı zamanda uzaya bir görev için gönderilen Parite 1-2 ve Parite 2-1 adlı kozmonotların evrenin bir ucunda bulunan akıllı canlılarla iletişime geçerler.


Kazangap'ın ölümü ile yıkılan Yedike geçmişini sorgular, anılarını selamlar ve yaşadığı şeyler onun belleğinde canlanır. Yedike bozkırın ortasında, kaybının getirdiği acıları ile uğraşırken; atmosferin dışında, Orman-Göğsü Gezegeni adı verilen yerden çağrı alan kozmonotlar, görev yerlerini terk ederek, insanlardan çok daha gelişmiş olan bu canlıların gezegenine giderler.

Olaylar geliştikçe, kozmonotlar insanlık yararı için bir daha Dünya'ya kabul edilmemek üzere kovulurlar.
Yedike ise geçirdiği onca yılı hatırlarken, bir yandan da arkadaşını Ana-Beyit mezarlığına defnetmeye çalışır.

Yazar göstermek istediğini alelade bir şekilde parmakla göstermek yerine, akıllıca yöntemler ile gözler önüne sermektedir. İki büyük devletin başkanın "insanlığın yararına" karar vermesi, insanların olan bitene karşı duyarsızlaşması ve duyarsızlaştırılması, Aytmatov'un belli etmeden taşladığı bir kaç konudur.

Kitap mankurt efsanesine de yer vererek insanların, nasıl da birer mankurta dönüştürüldüğünü göstermek istiyor aslında.
(Mankurtluk hakkında yazdığım yazı..)

Yedike'nin anıları canlanırken dönemin savaşlarının gereksizliğine de şöyle değiniliyordu:
"... Dünyanın sonu gelmişti sanki. Nereden buluyorlardı bu kadar insanı? İnsan dolu katarlar birbiri ardına sıralanıyordu..."
(Bahsedilen katarlar cephelere asker taşıyan katarlardır.)

Aytmatov'un eleştirdiği ve gözler önüne serdiği bir diğer gerçek ise KGB'nin o dönemde insanlara karşı tavrıdır. Yedike ve Kazangap'ın arkadaşı Abutalip, öğretmendir. Yaşadığı şeyleri, çocukları daha sonra okuyabilsin ve ders çıkarabilsin diye her akşam bıkmadan yazmaktadır. Ama görevliler bu anıların düşmanca olduğunu öne sürerek Abutalip'i öldürmüş ve cinayeti de ört bas etmişlerdir.

 *

Kitap gerçekten değerli bir roman.
Kısaca belirtmek gerekirse, Gün Olur Asra Bedel dönemine bir karşı çıkıştır, bir isyandır!

Yedike'nin, Kazangap'ın oğlu Sabitcan'a söylediği şu söz aklımdan çıkmıyor:
"... Eskiden insanları kafaları ile değerlendirir ve kafalarına bakarlardı. Şimdi ise kıçlarına değer veriyorlar..."

Mutlaka okunması gerek!


"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi...
Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin,
sarı kumlu bozkırların özeği Sarı Özek uzar giderdi.
Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa,
bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı.
Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider, gelirdi... "