8 Mart 2015 Pazar

Kitap / KAİKEN - Jean Christophe Grange

Kaiken, Grange'ın şu an için piyasada olan son kitabı.
Grange'ı her zaman okumaktan inanılmaz zevk aldığım yazarlar kategorisine koymuşumdur.
Akıl almayacak bir entelektüel birikimi olduğunu düşünüyorum. Kitaplarında kullandığı ayrıntıları ustaca ve gerçekçi bir şekilde yerleştiriyor.



Kaiken de, Grange abimizin 'Japonya' temalı diyebileceğimiz bir kitabı.
Samuraylar, Japonya, onur, erdem, teknoloji. Anahtar kelimeler bunlar kitap için.

Olivier Passan - kitabın ana karakteri- Grange'ın şu ana kadar oluşturduğu en seksi ve en gerçekçi karakterlerden biri.
Kore kültürüne olan beğenim sebebiyle kendimden bir çok parçayı Passan'ın sözlerinde, alışkanlıklarında bir bir topladım.

Kitabı, diğer Grange kitaplarından ayıran tek şey, asıl hikayenin son elli sayfada olup bitmesi.
Şimdiye kadar kendi pattern'ini kullanan Grange, kendinden farklı bir akış izlemeye çalışmış.
Olmamış diyerek hak yemiş olmam sanırım.

Grange'ın Naoko ile oluşturduğu "Bağımsızlık dediğin görünmez bir zincirdir." ideolojisini, sayfaları okurken sindirmekte zorlandım. İnsanları kendi milletleri ile tanımlama düşkünlüğü var yazarda. Diğer kitaplarında da Ruslar'a, Çinliler'e, Güney Amerikalılar'a ve Türkler'e bir güzel giydirmişti.
Bu milletlerin bireylerinin 'sözde' sahip olduğu stereotype'ları bir güzel besleyerek, tek bir bireyi ülkeye ve o ülkenin koskoca bir kültürüne mal etmesi ben rahatsız etti.

Rahatsızlık duyduğum başka bir konuda, hermafrodit bir bireyin edebiyattaki yansıması.

Anlıyorum, karakterleri bu bireye "ibne, götveren, hasta, YARATIK" diyor fakat sanmıyorum ki, dönemin sanatçıları da bu şekilde bir temsilde bulunursa, bu insanlara karşı olan ayrımcılık sona ersin.
Okuyup kenara bırakmalık bir kitaptan çok fazla beklentim var sanırım.

Grange'ın üslubunu her yeni kitabında daha da değiştirip, geliştirdiğine tanık oluyordum ama Kaiken benim için bir hayal kırıklığı oldu sanırım.




21 Ocak 2014 Salı

Nasıl / Bozuk para temizleme yöntemleri, koleksiyonculara tavsiyeler-

Öncelikle şunu söylemem gerekir;
EĞER Kİ BOZUK PARA KOLEKSİYONU YAPIYORSANIZ VE BULDUĞUNUZ KİRLİ BOZUKLUKLARI KOLEKSİYONA KATMAK İSTİYORSANIZ;
HİÇBİRİNİ ASLA TEMİZLEMEYİN.

Bozukluklar bakır, krom ve farklı alaşımlar gibi çeşitli birleşimlerden yapılırlar ve bu tür maddeler, var oldukları ilk andan itibaren havadaki oksijen ile tepkimeye girmeye başlarlar.
Metal paraların oksitlenmesi kaçınılmaz bir şeydir. 
Bu yüzden bir para ne kadar eski ise -korunma şekline de bağlı olarak- oksitlenmiş olması, kirlenmesi, paslanması o kadar doğal ve daha yeni olan bozukluklara oranla bu aşınımlar bir o kadar yüksek düzeyde olacaktır.

Bundan sonra sayacağım bir kaç madde ise daha çiçeği burnunda KOLEKSİYONCULARIN göz önüne alması gereken bilgiler:
- Bozuklukları temizlemeye kalkmayın.
- Bozuklukları su ile temizlemeye, yıkamaya, ıslak veya nemli bezlerle silmeyin.
- Bozuklukları çıplak eliniz ile tutmayın.

Bozuklukların üzerine oluşan pas ve oksitlenme, bu paraların değerini yükseltir.
Siz o pas ve kirden kurtulduğunuz anda paranız yeni gibi olur olmasına fakat elinizdeki bozukluğun değeri tahmin edemeyeceğiniz miktarda düşecektir. Bozukluğun dış yüzeyinde oluşan aşınmalar, bozukluğun bir parçasıdır, onlara dokunmayın.

Bunun dışında, eline geçen bozuk paraları dekoratif olarak sergilemek isteyen, saklamak isteyen(koleksiyoncu olarak değil tabi ki) ya da kişisel amaçlar için kullanmak isteyenlere temizleme önerilerinde bulunabilirim.

"%100 çalışıyor denendi. yayalım arkdşlr" etiketini de yapıştırdım mı; tam olur.

Birinci yöntem; zeytinyağı banyosu.
Evet, okuyunca biraz tuhaf gelebilir, başta ben de garipsemiştim. Fakat bu yöntemi internette araştırırsanız, dünyanın dört bir yanındaki insanların deneyip tavsiye ettiğini göreceksiniz.

- Nasıl?
Basitçe; küçük bir tencereye ya da küçük bir tavaya paranın üstünü kaplayabileceğini düşündüğümüz miktarda zeytinyağını döküyoruz. Yüksek ateşte, bir kaç saniye için yağın kızmasını bekliyoruz. Sonra parayı yavaşça tencerenin içine bırakıyoruz. Kirliliğine, aşınmasına bağlı olarak bir yüzünü 5-10 saniye, diğer yüzünü de 5-10 saniye olmak üzere HİÇBİR ŞEY yapmadan yağın içinde bekletip çıkarıyoruz. Daha sonra su ile temizleyip, eski bir diş fırçası ile yüzeyi fırçalıyoruz. Bu kadar.

*

İkinci yöntem ise; pas çözücü temizlik ürünleri.
Bunlar size kesin çözüm sunar ama şunu bilin ki her bozukluk tek bir maddeden yapılmamıştır. Farklı alaşımlardan oluşur. İçinde bakır bulunduran bir bozukluğunuz varsa; bu parayı pas çözücü içinde temizlerseniz; oksitlenen bölgelerde bakırın kendini açığa çıkardığını göreceksiniz.

- Nasıl? 
Minik cam bir kaba pas çözücü herhangi bir temizlik ürünü döküp toplam 10-15 saniye için bozuk parayı içinde bırakıyoruz. Daha sonra eski bir diş fırçası ile yüzeyi fırçalıyoruz. Bu kadar.

*

Üçüncü yöntem ise; tuzlu sirke karışımı.
Bu karışım da oksitlenen bölgelerin temizlenmesine yardımcı oluyor.

- Nasıl? 
Bir kabın içine istediğiniz çeşit sirkeyi ve bir miktar tuzu boşaltın. Tuzun tamamen çözünüp, biraz çöküntü bırakması daha iyi olur. Bozuk paraları bu karışımın içinde 10 dakika, gerekiyorsa daha fazla bekletip; yüzeyini eski bir diş fırçası ile fırçalayın.

*

Son ve en zor yöntem ise; elektroliz.
Herkesin evde yapamayacağı bir yöntem. Bu yüzden es geçeceğim.

Ben bu yöntemlerden ikisini deneyerek, bir hayli kirli ve oksitlenmiş görünen eski bir parayı temizledim.

Bulduğum para bu şekildeydi:


Paranın arka yüzünde oksitlenmiş bölgeler açıkça görünüyor. Kahverengiye çalan bölgelerde aşınım mevcut.

Önce pas çözücü kullanarak temizledim, daha sonra ise kaynayan zeytinyağında bekletip dış yüzeyini fırçaladım.
Çok uzun sürmedi ve sonucu böyle oldu:


Paranın arka yüzünde bulunan bakır-kahverengimsi yerler; ben temizlemeden önce bulunan oksitlenme bölgeleriydi.
Pas çözücü kullanmam bu aşınmanın temizlenip, doğal oksit tabakasının yok olmasına ve bozukluğun içinde bulunan bakırın ortaya çıkmasına sebep oldu.

*Araştırdıktan sonra öğrendim ki bu bozukluk Büyük Britanya'ya ait 1947 basımlı 1/2 Crown imiş.
Bu bozukluk hakkında daha fazla bilgi için: (x)

Daha iyi anlaşılabilmesi için karşılaştırmalı bir fotoğraf:


Bu bozukluk da şans paralarımın yanında kendine yer edindi.
Umarım yardımcı olabilmişimdir, güzel günler.

-Snail Goddess



Kültür/ Bozuk para şıngırtıları ve koleksiyon üzerine

Bozuk paralar; en yaygın koleksiyonlama ürünleri arasında sayılıyor.
Pul, bozuk para, kartpostal, dia, kartpostallar...
Nedenini bilmiyorum ama insan olarak bir şeyleri biriktirmeyi seviyoruz sanırım.
Sürekli bu koleksiyon parçaları peşinde koşarken bir şeyleri tamamlıyor olduğumuzun hissi bize çekici gelendir belki de.

Şimdilik sadece iki şey biriktiriyorum; 1940 öncesi askerlerine ait siyah-beyaz fotoğraflar ve dia'lar.
Dia'larda temam ise çok farklı; ki o da başka bir yazının konusu.

Bozuk paralar hiçbir zaman bir koleksiyoncu gözüyle ilgimi çekmemiştir. 
Tabi "Nereden geldi acaba? Kim kullandı; nasıl kullandı? Kendi ülkesinden buraya nasıl bir yolculuk yaptı? Şimdi kime ait olmaya gidiyor?" gibi soruları sormaktan kendimi alamam elime bozuk para geçince. 

Nasıl bir şanstır ki dia bulmakta o kadar zorlanırken, ilgilenmediğim bu bozuk paralar bana su gibi akıyor.
Etrafımdaki kişilerden bazı bazı bana avuçlar dolusu bozuk para gelir.
Eski, yeni, oksitlenmiş ya da değil; İngiltere'nin, Normandiya'nın, Çin'in...
Geçen yıl bu paraların çoğunu, bana bozuk para koleksiyonu yaptığını söyleyen bir arkadaşıma yollamıştım.
Elimde bir avucu doldurmayacak kadar kalmıştı. 
Bugün ne hikmetse onları bir inceleyeyim dedim. Pek eski değiller ama içlerinden yine de gerçekten güzel paralar çıktı.

Bunlarda ikisi bu geyikli bozukluklar.
Geyikleri ne kadar sevdiğimi anlatamam. Bunları görünce nasıl sevindim.



*Soldaki Kanada'ya ait 25 Cent'lik bir bozukluk.
 100 Cent = 1 Dolar
Bu bozukluk hakkında daha fazla bilgi için: (x)
-
*Sağdaki Birleşik Arap Emirlikleri'ne ait 25 Fil.
100 Fil = 1 Dirhem
Bu bozukluk hakkında daha fazla bilgi için: (x)


Koleksiyoncusu olmasam da, elime geçen bozuklukların ne olduğunu, hangi ülkeye ait olduğunu öğrenmeye bayılırım.
Şükür ki internet var. Google'a paranın üstünden bir kaç bir şeyler yazıyorum, 3-5 site arasında burnumu gezdiriyorum ve voila!
Bundan sonrası, paranın kime gideceğiyle alakalı.

Bozuk paralar genelde şans getiren nesneler olarak da saklanır.
En azından ben öyle yapıyorum. Bana şans getirdiğine inandığım ve hayallerimin somut imgesi olarak belirlediğim bir kaç bozukluk geçti elime son bir kaç yılda.

Bugün de bunlardan birini elde ettim sanırım.
Karıştırdığım bozukluklar arasında bir hayli büyük ve ağırca bi' tanesini temizleyip ne olduğunu araştırdım.
Öğrendim ki, 1947 basımlı Büyük Britanya'ya ait bir yarım crown'muş.
Crown'lar şu anda kullanımda olmayan, çok minik değerlere sahip; pence'ten bile küçük bir para birimi.


Birleşik Krallığı da ne kadar sevdiğim göz önüne alınırsa, sanırım bugün benim günüm oldu.
Şans paralarıma geyikli bozukluklar ile bir zamanlar İNGİLİZLERİN GÜZEL ELLERİNE DEĞMİŞ bir bozukluk katıldı. Şaka bi' yana bu bozukluğu temizlemem 10 dakikadan az vaktimi aldı. Temiz hali için "Bozuk Para Temizleme Yöntemleri" adlı yazıma göz gezdirebilirsiniz.

Son olarak şunu söylemek isterim ki, koleksiyon yapmak gerçekten emek, vakit ve para isteyen bir uğraş fakat her kuruşuna değer. Bu hayatta var olan her şeyin koleksiyonunu yapabilirsiniz.
Sizin ilginizi çeksin, size bi' anlam ifade etsin yeter.

Güzel günler.

- Snail Goddess



1 Temmuz 2012 Pazar

Sergi / 'şeylerin sessiz şekli (the silent shape of things)' - SOPHIA POMPERY



İstiklal'in sonunda bulunan ARTER adlı sanat galerisinin 3. katında 'izleyici'leri bekleyen bir sergi.






 İzleyici küratörün ve sanatçının bizzat kendileri tarafından kullandığı hedef kitlesinin adı. Çünkü Alman sanatçı Sophia Pompery daha çok videolar, görüntü parçaları ile izleyiciyi uyandırmak istiyor.





Toplam da 11 eserin bulunduğu serginin küratörlüğünü Ece Pazarbaşı üstlenmiş.








Küratörümüz, sanatçının amacının günlük hayattan etkilenip, insanların algılarının nasıl da kapanıp da körleştiğini göstermek olduğunu söylüyor. Buna ilaveten Pompery'e ait bu sanallığın ya da şu an bulunduğumuz gerçekliğin üzerine kurduğu gerçekliğin; nasıl 'lirik' bir biçimde; kandırılmış algılarımızdaki farklılığı yansıttığını söylüyor.

- Bulutsu | Plume - (2010)
*fotoğraf, orjinal | photograph, original


Şıp Şıp adlı yapıtında, bir küvet içinde bulunan durgun suyun nasıl da canlandırılması ile, fizik biliminin yüzey gerilimi kanunları aldatılıyor.
Cansız nesnelerde yaşam yakalamak ile ünlenen Tony Oursler'ın 'Clouds' eserine benzetmeden edemedim.

- Şıp Şıp | Plopp Plopp - (2009)
*fotoğraf, flaşlı | photograph, with flash


Clouds'ta da sanatçı pamuk görünümlü fakat daha sert bir maddeden oluşmuş 'bulutlar'ına projektör ile yansıttığı gerçeklik ile insanda bir farkındalık yaratıyor.


- Patlamış Mısır Klonu | Popcorn Clone - (2011)
*fotoğraf, flaşlı | fotograph, with flash




- Patlamış Mısır Klonu | Popcorn Clone - (2011)
* fotoğraf, orjinal, loş ışıkta | photograph, original, under low light



Eserler loş bir ışıkta sergileniyor. Pompery kendi farkındalığını, 'şeyler' ile göstererek bizi bambaşka bir gerçekliğe sokuyor. 

Ve kişi bu gerçeklikten sıyrıldığında mevcut inançlarına, nesneleri sınıflandırmasına daha açık bir şekilde belirtirsek, insanın kendi aklında çizdiği sınırlara dair sorular sormasına sebep oluyor.
Bu sorular insanı 'şeyler'in her gün olduğu gibi sessizce kendi varlıklarını sürdürürken anlattıklarını anlamamıza yardımcı oluyor.

- Ağzına Kadar Boş | Plenty Empty - (2009)
*fotoğraf, flaşlı | photogtapg, with flash



- Ağzına Kadar Boş | Plenty Empty - (2009)
*fotoğraf, orjinal, loş ışıkta | photograph, original, under low light




Sergi dizini ve eser yönünden acemice bulsam da, iki eser amaçladığı şeyi başarmış görünüyor.
Sanatçının ilk kişisel sergisi olmasına veriyorum bu acemiliği.

Kişisel görüşüm ise şu yönde, her ne kadar sergiyi çok başarılı bulmasam da, sanatçının azmi her çalışmasında hissedilebiliyor.
Eserleri ile anlatmak istedikleri arasında büyük bir 'zorlama', kopukluk olsa da, sanatçı göstermek istediğini inatla parmak ile işaret ediyor.

12'den vurduğunu söylemek hata olur.

Eserler için seçilen isimler gerçekten ruhtan gelen şeyler.

Bir kaç defa gezildikten sonra tam bilgisine ulaşılabileceğini düşünmekteyim.

*

Sanatçının kişisel sitesine ulaşmak için buraya tıklayın.


Künye:
Sergi 26 Ağustos'a kadar görülmeye müsait.
Arter, Tünel'de bulunan Starbucks'ın biraz daha gerisinde kalıyor.
Giriş ücretsiz.

14 Haziran 2012 Perşembe

Hayat / Satılık İstanbul Havası @Ayasofya Müzesi-Sultanahmet/İSTANBUL

Ayasofya Müzesi'nin girişinde bulunan hediyelik eşya dükkanında bol bol "TURKEY AWESOME YEAH" temalı ıvır zıvırlara bakarken denk geldiğim, hangi aklın ürünü olduğunu merak ettiğim bir şey.

Adamlar ciddi ciddi minik bir konserveyi "AIR OF ISTANBUL" diye satıyorlar lan.



"Neyin kafasını yaşıyorsunuz evladım siz?" demek istiyorum.

20 lira bir de.

Kim, neden böyle bir şeyi alır acaba..




18 Mart 2012 Pazar

Sarnıç / Yerebatan Sarnıcı (Basilica Cistern) - Medusa'lı korku tüneli..

Herkesin hakkında az buçuk bilgi sahibi olduğu ama çoğu kişinin gezip görmediği bir yerdir Yerebatan Sarnıcı.

İstanbul'da bulunan sarnıçlar arasındaki en büyük ve en önemli sarnıçtır Yerebatan.


Sultanahmet'te bulunur. Bir dönemler tramvayın titreşimleri sarnıca zarar verdiğinden, tramvay yolunun değiştirileceği ile ilgili haberler çıkmıştı fakat hala bir sonuç yok.

Ben de geçtiğimiz haftalarda boş bulduğum bir vakti her gün önünden geçtiğim ama içine hiç girmediğim bu tarihi yeri gezmeye ayırdım.



*Giriş öğrenci için 5 TL, yetişkin için 10 TL.

Çok büyük bir şey beklemeyin, minik bir yer.
Etrafa bakarken kafanıza çıp çıp diye bir şey damlarsa sakin olun, bildiğimiz su.

Fotoğraf makinesi ile ilk deneyimim olduğundan biraz kalitesiz fotoğraflar oldu, üzgünüm.

Mekanın en güzel tarafı her yandan duyabileceğiniz muhteşem ilahi müzik. Biraz tüyleri diken diken ediyor ama mekana inanılmaz bir ruh katıyor.


Herkesin merak ettiği bu "Medusa'nın Başı" hikayesine de sevgili Googhan'ın çok büyük katkıları ile bir değinmeden edemeyiz sanırım.

Sarnıç'ta bulunan Medusa'nn başları ile ilgili herkesin en çok merak ettiği şey, neden ters durduğudur sanırım.



Küçükken bize anlatılan "sarnıç bir takım olaylardan dolayı ters dönmüş, aslında böyle değilmiş"
muhabbetini bir kenara bırakırsak; kısaca şöyle anlatabiliriz..
Medusa yılan saçlı bir hanım ablamız, kendisinin kafası eski Bizans döneminde kılıç kabzalarına, sütun kaidelerine işleniyor. Bunlar kötülükten korunmak amaçlı yapılan şeyler.


Sarnıç inşa edilirken ve Medusa Başı bulunan diğer tarihi yerler de inşa edilirken bu göz önüne alınmıştır.

Medusa'nın bakanları taşa çevirme özelliğinden dolayı bunlar üç ayrı pozisyonda yapılmıştır. İki tanesi sarnıçta ve yanılmyorsam diğer başta Didim'deki Apollo Tapınağı'nda bulunmaktadır.

Yine de sırrını korumakta bu kadın...




Sarnıç fotoğrafları:


- araya karışmış bir adet Starkiller ^^ -


















Fotoğrafları kullanmakta özgürsünüz, isterseniz tabi! ^^


Katkıları için Googhan'a en bolundan teşekkürler.

Seçki - Resim / Takashima Yajurou

Takashima Yajurou, Japonya doğumlu bir resim sanatçısıdır.
Takashima'nın en ünlü eserlerinden biri "Mangetsu"dur. Mangetsu, Japonca 'dolunay' anlamına gelmektedir. Sanatçı mangetsu temalı eserlerinde dolunayı farklı renk tonları ile resmederek, aynı resimden birden fazla anlam çıkarmayı başarmıştır.

- Mangetsu (1963) -

Bir dolunayı her şeyiyle tuvale yansıtabilen tek insan sanırım.

Eserleri arasında en sevdiklerimden biri de 'Sakuranbo'.
Sakuranbo, Japonca kiraz anlamına gelir.
- Sakuranbo (1957) -

Eserlerinden bir kaçı:

- Rousoku -

- Budo (1963) -



- Gyoen no Haru -

Umarım gün gelir de hak ettiği ilgiyi bulur.

Güzel günler.