Grange'ı her zaman okumaktan inanılmaz zevk aldığım yazarlar kategorisine koymuşumdur.
Akıl almayacak bir entelektüel birikimi olduğunu düşünüyorum. Kitaplarında kullandığı ayrıntıları ustaca ve gerçekçi bir şekilde yerleştiriyor.
Kaiken de, Grange abimizin 'Japonya' temalı diyebileceğimiz bir kitabı.
Samuraylar, Japonya, onur, erdem, teknoloji. Anahtar kelimeler bunlar kitap için.
Olivier Passan - kitabın ana karakteri- Grange'ın şu ana kadar oluşturduğu en seksi ve en gerçekçi karakterlerden biri.
Kore kültürüne olan beğenim sebebiyle kendimden bir çok parçayı Passan'ın sözlerinde, alışkanlıklarında bir bir topladım.
Kitabı, diğer Grange kitaplarından ayıran tek şey, asıl hikayenin son elli sayfada olup bitmesi.
Şimdiye kadar kendi pattern'ini kullanan Grange, kendinden farklı bir akış izlemeye çalışmış.
Olmamış diyerek hak yemiş olmam sanırım.
Grange'ın Naoko ile oluşturduğu "Bağımsızlık dediğin görünmez bir zincirdir." ideolojisini, sayfaları okurken sindirmekte zorlandım. İnsanları kendi milletleri ile tanımlama düşkünlüğü var yazarda. Diğer kitaplarında da Ruslar'a, Çinliler'e, Güney Amerikalılar'a ve Türkler'e bir güzel giydirmişti.
Bu milletlerin bireylerinin 'sözde' sahip olduğu stereotype'ları bir güzel besleyerek, tek bir bireyi ülkeye ve o ülkenin koskoca bir kültürüne mal etmesi ben rahatsız etti.
Rahatsızlık duyduğum başka bir konuda, hermafrodit bir bireyin edebiyattaki yansıması.
Anlıyorum, karakterleri bu bireye "ibne, götveren, hasta, YARATIK" diyor fakat sanmıyorum ki, dönemin sanatçıları da bu şekilde bir temsilde bulunursa, bu insanlara karşı olan ayrımcılık sona ersin.
Okuyup kenara bırakmalık bir kitaptan çok fazla beklentim var sanırım.
Grange'ın üslubunu her yeni kitabında daha da değiştirip, geliştirdiğine tanık oluyordum ama Kaiken benim için bir hayal kırıklığı oldu sanırım.